Ayla, Savaşın Kızı: Türk Sineması adına bir Zafer – BuMesele

Ayla, Savaşın Kızı: Türk Sineması adına bir Zafer

Vizyon Tarihi: 27 Ekim 2017

Yönetmen: Can Ulkay

Senarist:  Yiğit Güralp

Müzikler: Fahir Atakooğlu  

Yapımcı: Mustafa Uslu

Görüntü Yönetmeni: Jean-Paul Seresin

Sanat Yönetmeni: Fırat Yünlüel

Kurgu: Mustafa Presheva

Kostüm Şefi: Baran Uğurlu

Dublör Koordinatörü: Dusan Hyska

Yönetici Yapımcı: Ayşe İlker Turgut, Çağlar Ercan

Oyuncular: İsmail Hacıoğlu, Ali Atay, Çetin Tekindor, Murat Yıldırım, Taner Birsel,  Mehmet Esen, Altan Erkekli, Meral Çetinkaya, Büşra Develi, Damla Sönmez, Duygu Yetiş,  Erkan Petekkaya, Sinem Öztürk Uslu, Chaby Han,

Tür: Dram

Ayla – Eleştiri: Türk sineması dendiğinde sinema salonundan hayal kırıklığı ile ayrılmak benim için artık bir gelenek. Zaman içinde hiç bir Türk filmine beklentiyle gitmemeyi öğrendim. Çıta o kadar aşağıda ki, vasatı biraz aşan her film bir yıldız gibi parlıyor.

Açıkçası Ayla da, ülkemizin Oscar adayı olduğunu bir yerlerde okumuş olmam dışında, sinema salonuna girmeden önce hakkında hiç bir şey bilmediğim bir filmdi. Filme konu olan gerçek hayat hikayesinin sahibi Süleyman Dilbirliği’nin adını hiç duymamak bir yana, filmin Kore savaşı sırasında geçtiğini bile bilmiyordum. Böyle de rahat ve beklentisiz bir kafayla koltuğuma kuruldum.

Aşağıda mümkün olduğunca spoiler vermeden filmi kendimi dahi şaşırtacak kadar öveceğim, lakin önce “işte bu olmamış” diyeceğim birkaç ayrıntıyı aradan çıkarayım.

Filmin karakterlerinden Nimet’in gençliğini canlandıran Büşra Develi’nin 1950’li yıllarda renkli kontak lens kullanıyor olması, küçük gibi görünse de bu seviyede bir film için “yapılmaması daha hoş olacak” türden bir hata. İşin ilginci bu gözden kaçan bir hata da değil. Belli ki karakterin yaşlılığını canlandıran Meral Çetinkaya ile daha fazla benzerlik yaratmayı amaçlamışlar ancak bunun yolu oldukça suni duran renkli kontak lensler kullanmak olmamalı. Yine de Ayla gibi bir film söz konusu olduğunda bu konuya fazla takılmadan geçmeyi tercih ediyorum.

Ayrıca filmin ilk yarısında Amerikalı askerlerin ağzından aktarılan Türkleri övücü cümleler, Amerikan güzellemesi yapan B sınıfı Hollywood filmlerinden çıkmış gibiydi. Ayla’nın anlattığı hikaye o kadar özel ki, uluslararası izleyicide Türk sempatisi oluşturmak için kör göze parmak bir şekilde kendi kendini gazlamaya gerek yok. Yerli “La Vita è bella” (Hayat Güzeldir) olmak ile Rambo seviyesine düşmek arasında işte bu kadar ince bir çizgi var. Neyse ki korktuğum olmadı ve film çizginin iyi tarafında kalmayı başardı.

Şimdi gelelim artılara!

Beni en çok etkileyen şey filme verilen emek. Ben daha önce Türk sinemasında bu kadar özene bezene ve zaman harcanarak yaratıldığını haykıran bir film izlemedim.

Filme ilham veren olay tek kelime ile insanın boğazını düğümleyen bir hikaye. Bu olayı belgeselleştiren insanlardan tutun, hakkını vererek araştıran, senaryolaştıran ve yapımında emeği geçen herkesi tebrik etmek gerekiyor.

Türk sinemasında daha önce de büyük paralar harcanarak filmler yapıldı ama bir çoğu Fetih 1453 gibi fiyasko olmaktan öteye geçemedi.

Başlıkta da ifade ettiğim gibi, Ayla Türk sineması için bir zaferdir.

Demek ki senaryo yazarken hakkını vererek araştırdığınız zaman oluyormuş. Bundan sonra film çekecek yerli film yapımcılarının buradan çıkarması gereken en önemli ders de budur. İyi film, iyi senaryo ile başlar. İyi senaryo da, kulaktan dolma bilgilerle izleyiciyi aptal yerine koymaktan kaçınarak, makul miktarda araştırmaya önem vererek yazılır.

“Ayla” bir kaç kusurunu görmezden gelirsek, Türk sinemasının bugüne kadar ürettiği en büyük ve ciddi iştir.

Peki en iyi filmi midir? İnsanlarda en yeni ve popüler olana “en iyi” etiketini vurma eğilimi oldukça yaygındır. O yüzden “en iyi” demeden önce üzerinden biraz zaman geçmesinin doğru olacağını düşünüyorum. Lakin bugüne kadar yapılmış en iyi yerli filmlerden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Son söz: Uzun lafın kısası, yıllardır ilk kez bir yerli filmden sinema salonunda harcadığım saatlere üzülerek çıkmadım. Oscar’a aday olur mu bilmiyorum. Zira Oscar adaylığının çok ciddi lobi gerektirdiğini düşünüyorum. Ancak şunu söyleyebilirim: rahatlıkla Oscar’a aday olabilecek ve hatta kazanabilecek bir yapım. Oscar olmasa da bir çok uluslar arası ödül alacaktır. Kaçırmayın!

Hikaye:5 out of 5 stars (5,0 / 5)
Oyunculuklar:4.7 out of 5 stars (4,7 / 5)
Sunum:4.7 out of 5 stars (4,7 / 5)
KARAR:4.9 out of 5 stars (4,9 / 5)
Bu yazıyı paylaşın!
Bir Yorum

Bir Yorum Ekleyin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir