Sunay Akın “İstanbul’da Bir Zürafa” Kitap Yorumu – BuMesele

Sunay Akın “İstanbul’da Bir Zürafa” Kitap Yorumu

Kitabın Yazarı: Sunay Akın

Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları

Kitap Türü: Deneme

Yayım Yılı: 2016

Sayfa Sayısı: 166

Arka Kapak Bilgisi

1. Mahmut’un tahtta oturduğu 1823 yılında, İstanbul Limanı’na yanaşan bir gemiden indirilen yükler arasında, bir de zürafa vardır. Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın padişaha armağan olarak gönderdiği zürafa, kendisini ilk kez gören İstanbullular’ın şaşkın bakışları arasında Çinili Köşk Meydanı’na getirilir.

Zürafa, padişahın 27 Kasım günü buyurduğu fermanla görücüye çıkar. Hayvanın ağaçların yapraklarını yiyişi hayranlıkla izlenirken, Habeş Ahmet Ağa hazırladığı senaryoyu başlatmak üzere bağırır: “Zürafa müteyemmen ve mübarek bir hayvan olup onu eliyle tutarak bir kere gezdiren Müslüman yeryüzünde hiçbir zarar ve ziyan görmez.” Sonra da, hayvandan çok korkan Abdi Bey’e doğru bakarak şunları söyler: “Haydi, Müslüman olan gelsin, zürafayı şöyle bir gezdirelim. Kim bu hayvanı gezdirirse cennete gidecektir.”

Padişahın “memuldür” sözü üzerine kendini eller üstünde bulan Padişahın Küpeli Çavuşu Abdi Bey, zürafanın üstüne oturtulur. Abdi Bey’in yalvarmalarından, yakarmalarından korkan zavallı hayvan huysuzlanarak İshakiye Köşkü’ne doğru koşmaya başlar. Bu sırada Abdi Bey’in padişaha seslenişi duyulur: “Ahret hakkını helal eyle efendimiz. İlk menzilimiz ecel beşiğidir. İşte bindim gidiyorum. Elveda.”

Büyük olasılıkla “Bindim bir alamete, gidiyorum kıyamete” sözü zürafa sırtındaki Abdi Bey tarafından söylenmiştir…

İstanbul’da Bir Zürafa / Sunay Akın

2020 yılı için kendime verdiğim #HerAyBirSunayAkınKitabı okuma sözümde geçtiğimiz ay okuduğum ‘Ay Hırsızı’ndan sonra bu ay da yeni bir Sunay Akın kitabı ile sizlerleyim.

Aslında hiç de güzel geçmeyen, hastalıkların, salgınların, zorlukların yılı olarak başlayan 2020 umuyorum, yılın devamında güzellikler getirir. İnsanların birbirinden kaçmak zorunda kaldığı, herkesin kendi sokağa çıkma yasağını ilan ettiği günlerde evde yapılacak şeylerden biri de kitap okumak. Ben kendi adıma kitap okumayı boş zamanlarımda yapabilenlerden değilim özellikle zaman ayırmam gerekiyor. Sürekli evde olduğumuz bu dönemde kafanızı dağıtacak ve okurken mutlu olacağınız bir kitap Mart ayının Sunay Akın kitabı; ‘İstanbul’da Bir Zürafa’ oldu.

Her sayfası anı, bilgi ve anekdot dolu bir deneme kitabı. Yazarın anlatım dili her zamanki gibi kitabı okutuyor ve sizinle sohbet ediyor. İstanbul Fikirtepe semtinin adının Namık Kemal’den geldiğini, telefonu açarken neden ‘ALO’ dendiğini, ressam Magritte’nin tablolarında neden yüzleri bezlerle örtülü insanlar resmettiğini, Paris’te bulunan Louvre müzesinde sergilenen, güzelliği sembolize eden aşk Tanrıçası Afrodit’in Paris adındaki bir çoban tarafından en güzel ilan edildiğini, V şeklinde uçarak göç eden yaban kazlarının sürünün önünde hep aynı kazın uçmasına izin vermediklerini… ve çok daha fazlasını bu kitaptan öğrendim.

Sizler de okuduğunuz kitaplar ile ilgili fikirlerinizi paylaşmak isterseniz yorum kısmına düşüncelerinizi yazabilirsiniz. İyi okumalar ve sağlıklı günler dilerim.

Eserde Geçen Satırlardan;

“Graham Bell, mucidi olduğu ilk telefon hattını sevgilisinin evine çeker. Zaten muhteremin derdi keşif yaparak tarihe geçmek değil, sevgilisini sesini duymaktır!.. Her telefonu açışta sevgilisinin adını söylemek zordur. Çünkü oldukça uzun bir adı vardır kadının: ‘Alessandra Lolita Oswaldo…’
Graham Bell zamanla, kadının adının ilk hecelerini söylemeye başlar: ‘Ale Lol Os…’
Ve bu söylem bir süre sonra daha da kısalır: ‘Alo’”

“İstanbullu çocuklar masallarının severek okudukları Andersen’in İstanbul’a geldiğini bilmezler. Sadece çocuklar mı, büyükler de bilmezler!..”

“Oğlum, bir köpeğin resmini eli fırça tutan herkes yapabilir. Ressam, köpeğin özgürlüğünü engelleyen tasmayı görebilendir!”

“… Ben diyorum ki, bizi ancak deve kurtarır. Sorduğumuz soruya nasıl da entelektüel bir cevap vermişti: Nerem doğru ki!.. Meclis’e bir deve gönderilmesini öneriyorum. Çünkü o, sorunlara bir pencereden bakmayı politikacılardan daha iyi biliyor!”

“Anladım ki, her neşenin arkasında, bir hüzün, her mutluluğun arkasında bir acı va. Bu acı ve mutsuzluklar çoğu zaman bizden gizleniyor. Bize anlatılmıyor, öğretilmiyor. Azınlığın mutluluğu için çoğunluğu mutsuz eden kararlar kapalı kapılar ardında, gizli kapaklı alınıyor.”

Bu yazıyı paylaşın!

Bir Yorum Ekleyin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

error: Copyright © BuMesele.com / İzinsiz kullanılamaz.