“Gurur Ağaçları” G.K. Chesterton
|Kitabın Yazarı: G.K. Chesterton
Yayınevi: Dedalus Kitap
Kitap Türü: Roman
Yayım Yılı: 2024
Sayfa Sayısı: 80
Arka Kapak Bilgisi
“Bu ağaçların doğal olmadığını bilmeyen yok. Herkes denizin ağaçları kuruttuğunu, perişan ettiğini bilir. Bu şeyler suda değil de karada yaşayan, şeytani, korkunç, büyük deniz yosunları gibi uzayıp gidiyorlar. Sanki kutsal deniz yılanı kıyıya çıkmış da, bayım, her şeyi yiyip bitiriyormuş gibi…”
Cornish kıyılarındaki bir köyde toprak ağası olan Vane, sanatsever dostu Bay Cyprian Paynter’ı evine davet eder. Kelt kökenli ozan Treherne, Avukat Ashe ve Doktor Brown da kısa sürede masanın etrafındaki yerlerini alırlar.
Beş arkadaş pek çok şeyden bahsederken, sohbet döner dolaşır tavus kuşu ağaçlarına gelir. Tavus kuşu ağaçları civardaki hemen herkesin korkulu rüyasına dönüşmüş durumdadır. Kasaba halkı bu ağaçların hastalık yaydığını, hatta insanları yediklerini bile iddia eder. Kimse o civarda dolaşmak istemez.
Vane ise bütün bunları peri masalı olarak görür, halkın çekincesini önemsemez ve arazisi içinde bulunan ağaçların kesilmesine bir türlü razı olmaz. Kendine o kadar güvenir ki, bir gece arkadaşlarının yanından kalkıp, sabaha kadar ağaçların yanında uyuyacağını, sabah da elini kolunu sallayarak döneceğini söyler. Ne var ki o geceden sonra Vane’den haber alınmaz ve her şey böylelikle başlar: Bu bir cinayet midir, yoksa ağaçlar gerçekten insan mı yemektedirler?
Chesterton’ın büyük bir ustalıkla ördüğü novellası Gurur Ağaçları akılcılıkla gelenekselliği karşı karşıya getirir. Polisiyenin o gizemli yanını da kullanan ve her adımda soruşturmayı derinleştiren Chesterton, sürpriz sonları sevenleri fazlasıyla tatmin ediyor.

Gurur Ağaçları / G.K. Chesterton
G.K. Chesterton’ın “Gurur Ağaçları” kitabını büyük bir merakla okumaya başladım Özellikle polisiye severler için konu gerçekten ilgi çekici diyebilirim. Başlangıçta karakterler, hikâye ve atmosfer gayet umut vericiydi; ama maalesef benim için okuması zor bir kitap oldu ve beklentimin altında kaldı.
Seksen sayfalık kısacık bir kitap olmasına rağmen dilin ağır, cümlelerin uzun ve betimlemelerin çok detaylı olması okumamı zorlaştırdı. Bu yazarın tarzından olabileceği gibi çeviriden de kaynaklanıyor olabilir. Tabi bu anlatım bazı okurlar için edebi bir derinlik olarak da değerlendirilebilir fakat benim gibi hızlı ve akıcı kitaplar okumayı sevenlere uymayabilir.
Sonuç olarak her kitap her okura hitap etmeyebilir; bu kitap da benim için öyleydi. Ancak konu itibariyle güzel fikirler barındırması nedeniyle ve polisiye tarzında kitapları sevenler için okumaya değer olabilir.
Eserde Geçen Satırlardan;
“Bir masal ülkesinin kıyılarında gemisi parçalanmış bir kazazede gibi hissediyorum kendimi.”
“Beyazlar buraya geldi, topraklarımızı aldı, emeklerimizi çaldı, geleneklerimizi yok etti. Şimdi, bunca sömürüden sonra, daha da büyük bir kötülük yapıyor, bilgilerimizi çalıyorlar! Düşlerimizi çalıyorlar!”
“Belki de her sade insanın yaşamında gerçek bir gizem , işlemeyi önlediği günahların sırları vardır.”
“Cinayet hakkında konuşan, sonra da bunu aynı anda hem yadsıyıp hem de savunan bir katile hiç rastamadım.”
“İnsanda bir Türk sultanının gücü ve yetkisi olduğunda ve bu gücü kötü düşüncelerle kullandığında, birinin neden ona bir bıçak sallamadığına şaşarım.”
“Bu batıl inanç kuşkuları ve korkudan korkma durumları, yüzlerce hastalığın keşfedilmesine, yüzlerce insanın ölmesine neden olmuştur diyorum ben.”
“Yoksullar sandığınız kadar duyarsız ve mantıksız olsaydı bu dünyanın işleri ne olurdu, düşündünüz mü hiç? Hayır, sadece kendi mantıksal ilkelerinize bağlı kaldınız.”