“Huzursuzluk” Zülfü Livaneli – BuMesele

“Huzursuzluk” Zülfü Livaneli

Kitabın Yazarı: Ömer Zülfü Livaneli

Yayınevi: Doğan Kitap

Kitap Türü: Roman

Yayım Yılı: 2017

Sayfa Sayısı: 160

Arka Kapak Bilgisi

İstanbul’un kargaşası içinde sıradan bir yaşam süren İbrahim, çocukluk arkadaşı Hüseyin’in ölüm haberi üzerine doğduğu kadim kent Mardin’e gider. Onun, önce sevdaya sonra ölüme yazılmış, Mardin’de başlayıp Amerika’da sona ermiş hayatını araştırmaya koyulur. Böylece âdeta bir girdabın içine çekilir, tutkuyla ve hırsla gizemli bir kadının peşine düşer.

Harese nedir, bilir misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken var. Deve dikeni yedikçe ağzı kanar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz… Ortadoğu’nun âdeti budur, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur.

Mardinli Hüseyin ile IŞİD zulmünü misliyle yaşamış Ezidi kızı Meleknaz’ın ve kelamın çocuklarının hikâyesi… Livaneli okuru, sevda ile acının iç içe geçtiği bir Ortadoğu gerçeğiyle buluşturuyor.

Huzursuzluk / Ömer Zülfü Livaneli

Bu aralar “benim için yeni” yazarlar okuyorum. Livaneli de bunlardan biri. “Serenad” adlı kitabını okumak için almış ancak sonrasında başka kitaplar okurken bir türlü elim varmamıştı. Yazarın son iki aydır “Çok Satanlar” listesindeki kitabını çok merak ettiğim için aldım ve hiç pişman olmadım.

Akıcı ve sade dili ile bir çırpıda biten bir eser. Çıkar çıkmaz neden bu kadar çok okunduğunu kitaba başlar başlamaz anladım diyebilirim. Daha ilk birkaç sayfada, kendinizi konunun içinde sonunu merak ederken buluyorsunuz.

Ortadoğu gerçeklerinin gözler önüne serildiği kitabı okurken boğazınız düğümleniyor. Dini alet ederek yapılan sapkın davranışları okudukça vicdanınız sızlıyor. Kendisi gibi olmayanlara yapılan zulümleri okudukça inanamayacak belki de normal karşılayacaksınız, herkes farklı düşünebilir. Ama nasıl düşünürseniz düşünün unutmayın ki savaşın ve zulmün olduğu bir yerde kazanan asla yoktur.

Şu hayatta herkes birbirinden “farklı”, peki farklı olmak demek ne zamandan beri “kötü” olmak demek? Sanırım yüzyıllardır böyle gelmiş böyle gidiyor. Kendimiz gibi olmayan insanlara yaşama hakkı tanımadığımız sürece bu savaşlar sürüp gidecek ne yazık ki.

Aslen yalnızca “insan” olmaya çalışmak, mutlu yaşamak için yeterli. Herkes kendi adına bunu anladığı ve başardığı gün “gerçekten” yaşamaya işte o zaman başlayacağız.

Eserde Geçen Satırlardan;

“Asil insanların en neşeli zamanlarında bile bir hüznü vardır, daha düşük ruhlar ise en sefil zamanında bile neşelidir.”

“…bilirsin ama ne yapalım ki bu topraklarda inanç her şeyden önce gelir, batıl da olsa yanlış da olsa bu yolun sonu ölümdür.”

“Doğu’nun bilginleri Batı gibi kitapla değil, sözle, şiirle, menkıbeyle, meselle konuşur.”

“Melek Tavus’un diğer meleklerden farkını sorma cesaretini gösteriyorum. Çünkü diyor, hem iyiliği hem kötülüğü barındırır, aynen insan gibi. Her insanın içinde iyi ve kötü yan yana durur. Hangisini beslersen o galip gelir.”

“İbn Haldun ne kadar haklıymış diye düşündüm, coğrafya kaderdir derken ne kadar haklıymış. Amerika’da doğanlar mutlu ve zengin bir hayat sürerken bizim kaderimize Fuat Amca’nın anlattığı harese düşmüş, diken yedikçe kanayan, kanadıkça yemeye devam eden, kendi kanında boğulan develer gibiyiz.”

“Katil olduktan sonra ha haç takmışsın boynuna, ha hilal, ne farkı var birbirinden.”

Bu yazıyı paylaşın!

Bir Yorum Ekleyin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

error: Copyright © BuMesele.com / İzinsiz kullanılamaz.